29 Nisan 2010 Perşembe

?

nerdeydin, dedi kadın. o güne kadar sorulmuş en anlamlı soruydu belki de bu.
saatlerce seni bekledim. en olmazını düşündüm hep olacakların ve yüzünü düşünüp olmazları olur ettim. ömrüm geçti saatlerin tiktaklarında. bir ömür bekledim seni, nerdeydin?

en son bana ne söylemiştin? ilk sözlerin hala çınlıyor kulağımda ama son duydukların sessizlikler içinde kaybolmuş kelimeler sadece. nerede bıraktın beni? kendimi bulduğum bu yerde yitirilmiş zamanlar arasında kayboldum ben. sen hangi zamandayken bulmuştun beni ve nereye getirdin. bu sokağı daha önce hiç görmedim. bu insanlar o kadar yabancı ki. sadece kendimi biliyormuşum gibi. sadece seni tanıyormuşum gibi. sadece annesinin elinden tutup nereye gittiğini umursamadan yürüyen bir çocuk gibi. nereye getirdin beni?

nasıl baktın yüzüme o gecenin simsiyah örtüsü serilmeden önce gözlerimin önüne? nasıl bir bakıştı ki o ben bütün tanıdığım yerleri, bildiğim, gördüğüm, duyduğum şeyleri unuttum bir anda. bacaklarım bir kötürüm gibi tutmaz oldu, nefesim bir ölü gibi kesildi, ben daha hiç doğmamış gibi, hiç birşey bilmiyormuş gibi, senden başkasını tanımıyormuş gibi seninle doldum. nasıl bir gülüştü ki o tüm örtüleri kaldırıp bir ışık doğdurdu içime.

nereye gittin söylesene? nasıl kayboldun birden? saatlerimiz birbirine vururken neden bu kadar geç kaldın?

o kadar yumuşak kırdın ki beni, hiç ses çıkmadı.
çatlaklar oluşurken hissetmedim. parçalarım etrafa dağılırken hiç kimse görmedi.
o kadar yumuşak kırdın ki beni kesilen yerlerim kanarken hiç acımadı.

nereye gitmiştin? bir ömür bekledim seni. saatler geçti diye avuttum kendimi.
nerdeydin, dedi kadın son nefesinde. bir ömür bekledim seni...