23 Kasım 2009 Pazartesi
Arada Kaldık
29 Ekim 2009 Perşembe
Hoşgeldin Bebeğim...
20 Ekim 2009 Salı
Oyun
25 Eylül 2009 Cuma
Hadi Biraz Dürüst Olalım
24 Ağustos 2009 Pazartesi
Hatırlıyor Musun
21 Ağustos 2009 Cuma
Fahişe
Bir fahişe sabaha karşı
Çok seksiymişim, öyle diyor
Gülüyoruz yalanına
Karşılıklı, anlayışlı
Dalgakıranlardaki banklarda
Çıkardı ayakkabılarını
Bak, dedi, köprü ışıkları
Siliyorlar yıldızları
Kazıyınca yıldızlarını
Altlarındaki demir paslı
Ateşe vermeli onları ama
Her yerde yangın çıkışları
Sordum, niye sattın diye yoksulluğunu?
dedi, elimdeki sadece oydu
Niye sattın vücudunu?
Daha mı kötü, dedi, satmaktan ruhu?
Herkes, dedi, merak içinde
Ölümden sonra hayat var mı diye
Boşuna düşünürler
Sanki hayat varmış gibi ölümden önce
Sevdim seni bir şekilde
Hüzün var diye belki gözlerinde
Eğer sever gibi sarılırsan da
Bu vücut bedava sana
Aslında derdim; çok gençsin daha
20’yim, dedi, ama ruhum tam 1000 yaşında
Kayalar kesti ayaklarımı
Yine de bir şeyler hissetmek güzel hala
Bu dalgakıranda
Tek başıma bu vücutla fırlatıldım dünyaya
Aşk da basitmiş, pişmanlık da, hayat hoyrat bu zamanda
Şahin kuşa, kuzgun leşe, ben değil bu dünya fahişe
Korkum; çığlık atan adam gibi
Tablodaki, şakağımda ellerim
Hep kaçarken, tek kişilik bir dünyayı
Ben artık nasıl severim?
Anladım, dedim, senin kalbin birinde
Geceyle gündüz, o hep senle
Sarıldı, ağladı saatlerce
O yine işe gitmeden önce
Aslında derdim; çok gençsin daha
20’yim, dedi, ama ruhum tam 1000 yaşında
Jayalar kesti ayaklarımı
Yine de bir şeyler hissetmek güzel hala
Bu dalgakıranda
Tek başıma bu vücutla fırlatıldım dünyaya
Aşk da basitmiş, pişmanlık da, hayat hoyrat bu zamanda
Şahin kuşa, kuzgun leşe, ben değil bu dünya fahişe
14 Ağustos 2009 Cuma
İhanet...
Vurup kapıyı çıkmak geliyor içimden. Bir bilinmeze doğru yol almak. Nereye gittiğimi bilmeden, görüğüm yerleri tanımadan, insanlara selam vermeden, sadece gitmek.
Herkesinki gibi bir gitme isteği işte. Ama daha cesur, korkmadan. Daha önce yapmış olmanın verdiği güvenle. Bırakıp ardımda herşeyi, herkesi, koca bir şehri, sadece gitmek. Sıfıra çok yaklaşıp donmadan ayağa kalkmak. Yeni bir hayat kurmak.
Sanki bu sefer hiç taş olmayacakmış yolumda gibi, hiç tökezlemeyecek, hiç düşmeyecekmişim gibi, bu sefer fazla gelmeyecekmişim hayatlara ve hayata gibi, sadece çekip kapıyı gitmek. Öyle ki uzanan yollarda evimi, vatanımı, kendimi unutup, sadece gitmek. Her zaman zor olanı yapmak yani yine. Sevdiğim herşeyi kendime ihanet eder gibi terk etmek.
En çok kendimi aldattım hayatta. En çok kendimi terk ettim. En çok belki de kendime fazla geldim. Belki de bu yüzden en çok kendime arsızlığım, şımarıklığım. Hiç utanmadan birşeyler beklemem, istemem. Yine en çok kendime kızıp, kendimi terk etmem.
Bir hayalle bastım kendimi dün yatakta. Ahlaksızça sarılmış, çırılçıplak, sarmaş dolaş sevişiyorlardı. Bana bakıp utanmadan güldürler. O kadar keyifliydiler ki. Önce hayali kovdum odadan, evden, hatta bu ülkeden. Sonra kendimi vurdum en zayıf noktamdan en güçlü silahımla. İşte aslında bu kadar acizsin dedim yerdeki cesete bakarken. Bu kadar acizsin. Korkusuzluğun cahilliğinden. Ve artık bir ölüsün. Şimdi hiçbir hayal sarılamaz sana. Artık asla az önceki gibi mutlu olamayacaksın. Hatta leşin öyle kokacak ki hiçbir şey yaklaşamayacak sana.
Ölümün kapatamadığı gözlerime bakarken söylüyor bunları ve bir yandan da gülüyordum. Bir an tereddüt etmeden, gözümü bile kırpmadan vurmuştum bana ihanet ederek bir hayalin kollarına atılan kendimi. Zerre pişmanlık duymuyordum. Hiç üzüntü yoktu içimde. Hatta huzurlu bile sayılabilirdim.
Sonra yine aynı isteği duydum. Kapatıp kapıyı ardımdan kimseyi tanımadığım bir yere gitmek istedim. Katil olduğumu bilmeyen insanlar görmek. Onların bana sevgi dolu bakışlarını görmek. Asla cesetimle karşılaşmayacak insanlara merhaba demek ya da aldırmadan yanlarından geçmek.
Kendimi ahlaksız bir halde buluyorum işte yine. Nereden geldiğini bilmediğim bir hayalle bir olmuşum. O kadar kenetlenmişiz ki birbirimize ayıramıyorlar. Öyle tutkulu sevişiyoruz ki durduramıyorlar. Ve son gördüğüm şey kalbime doğrultulmuş bir namlu...
8 Ağustos 2009 Cumartesi
Ateş ve Su
2 Ağustos 2009 Pazar
Zaman...
Hep kaçtım zamandan. Çarklar arasında sıkışıp kalmaktan korktum. Ne kolumu ne benliğimi hapsetmedim bir cam parçasına. Başka bir yerde olmalıyım ben. Başka bir zamanda.
Olabildiğince hızlı koştum her seferinde. Nefesim kesilene kadar, başım dönene kadar durmadım. Hatta bayılana kadar. Ancak öyle kaçtım kendimden. Öyle buldum benliğimi başka yerde. Öyle kurtuldum parmaklıklardan. Bir başka düşe uyandım. Çünkü mucize gerekti bize...
Bir kum saatinin her kum tanesi gibi kendimle dolmuş ama kendimle başbaşaydım. Uyuduğum, uyandığım, yattığım, kalktığım hep sahte bir düştü sadece.
Şimdi yine düşmanım zamana geçiyor diye. İstediği kadar hapsedebilir artık beni çarklarına. Zamana hizmet ederken ben, kendi etrafımda döner gibi görünüp, aslında sana dönüşüyorum zamanla. Mucize gerekti, mucizem geldi.
Artık kaçmıyorum zamandan. Mümkün olduğunca fazla çalıyorum hatta. Acemi bir hırsız gibi ceplerime dolduruyorum çaldıklarımı. Dolup taşana kadar içime dolduruyorum senli zamanlarımı.
Artık varsın diye saymıyorum saatleri. Varsın hepsi ele geçirsin beni. Bırakayım kendimi saatin kumları arasına, akıp sana karışayım. Senli her zaman dost bana, sensizlik tek düşman...
23 Temmuz 2009 Perşembe
Ölü Arkadaşım
19 Temmuz 2009 Pazar
Sen Gibi...
Uzun süre sonra sessizliğini bozan bir çocuk gibi çığlık atmak istedim. Sanki dünyayı ilk kez görüyormuş gibi, yüzüme çarpan ışıklardan rahatsız olmuş gibi, karanlığımın bitmesine sevinmiş gibi çığlık atmak ve isyan etmek...
Belki de ilk defa duyduğum ama bana çok tanıdık bir kokuya sarılmak sonra. O koku içinde kaybolup, yeniden aynı kokuda hayat bulmak. Ömrüm boyunca bana yaşadığımı hissettirebilecek tek kalp atışını duymak...
Bir çocuk gibi gülmek istedim sonra. Aklıma hiçbirşey getirmeden, kendimi sadece kahkahaya vererek. Sadece kulaklarımın duyduğu en güzel sesin gülüşünü dinleyip, en güzel yüzün gözlerine bakarak. Doyasıya gülmek istedim...
Konuşmak istedim bugün. Hiç durmadan anlatmak. Neden bahsettiğimi bilmeden, zamana aldırmadan, hiç susmadan konuşmak. Beni dinleyip dinlemediğine bile bakmadan hatta....
Bugün ilk defa koşmak istedim. Nefesim kesilene kadar, ayaklarım acıyana kadar koşmak. Hep çok sevdiğim yerlere hiç bakmadan, durmadan, dinlenmeden, soluklanmadan koşmak. Kendimden kaçmak istedim bugün. Kendimden kaçıp sen olmak....
29 Nisan 2009 Çarşamba
Taşınma Telaşesi
Taşınmanın ne kadar zor bir iş olduğunu bir kez daha anladım. Üstelik yaptığınız bir şehri değiştirmekse daha da zor oluyor. Bir şehri geride bırakırken bir sürü anıyı da bırakıyorsunuz. Biriktirdiğiniz şeyleri tek tek çöpe atıyorsunuz. Bu kadar çok anım olduğunu bilmezdim.
Ve veda safhası. Sanırım en zoru bu. Ne kadar az görüşürseniz görüşün dostlarınızın yakınınızda olduğunu bilmek rahatlatıyormuş insanı. Şimdi kim bilir bir daha ne zaman görürüm sorusuyla veda ediliyor onlara.
Bu sene son kez inek bayramına katılıcam. Ne kadar kötü olursa olsun bana çok güzel geleceğini biliyorum. O taş binanın, çimlerin son kez sesini dinleyerek içicem. Ben bu şehirden ayrılırken şenlikler devam edecek. İnsanlar eğlenirken ben son kez bir yolu, gözlerimi ondan ayırmadan, belki biraz yaşlı, belki biraz umutlu geçiyor olacağım.
Sevmeye direndiğim Ankara'yı onu unutma dileğiyle terk ediyorum artık. Ne zormuş...
23 Nisan 2009 Perşembe
Yepyeni Blog
Efendim görüldüğü üzere blogumun temasını değiştirdim. Oturup bütün gün deli gibi güzel bir tema arayıp bulduğum en şebeğini kendim için seçtim. Ama çok sevdim.
Görüldüğü gibi eskisinden çok farklı. Her zaman için sadelikten yana olan ben genellikle kararsız kaldığımda siyah veya yakın renkler seçerken bu sefer bir başka renk getirdim bloga. Sanırım bu bir yenilenme psikolojisinin getirisi. Artık uzun zamandır planladığım ama bir türlü gerçekleştiremediğim taşınmayı gerçekleştiriyorum.
Okulum vasıtasıyla gittiğim Ankara'da 7. yılımı doldururken bu sayfanın kapanması gerektiği kararını verip yeniden doğduğum şehre dönmenin anlatılamaz ruh hali içerisindeyim. Bir yandan mutlu olacağım bu olay bir yandan da kurduğum bütün düzeni yıkmam demek. Topladığım tüm deneyimi heybeme atıp hayatımı sıfıra indiriyorum. Yeniden başlamak heyecanlı mı sıkıntılı mı olacak henüz bilmiyorum. Ama sanırım onda da eğlenecek bir şey bulacağım.
Mesela odamı kendim boyamayı düşünüyorum. Henüz bir renge karar vermiş değilim. Hatta duvarları 2 farklı renkte yapabilirim. Uzun süreceğini ve beni çok yoracağını biliyorum ama tavanımı gökyüzü gibi de yapabilirim. Mavi üzerine beyaz bulutlar. Karar verdiğimde bunu yazarım elbet. Belki odamın, belki boya yaparkenki halimin fotoğrafını çekip buraya koyabilirim.
Evet efendim baharın gelişiyle değiştirdiğim hayatım, şehrim, blogumla bu temadaki gibi renkli bir hayat diliyorum kendime.
10 Nisan 2009 Cuma
....
Tatlı bir ömür gibi gitmeye niyetlendin
ayrılık atını eğerledin inadına.
Git, yeni ülkeler gör, büyülü diyarlarda gez.
Ama benimle eğleştiğin toprakları da unutma, hatırla emi!
Gittin ey sevgili şimdi yollardasın
Ayın değirmisini başına yastık yapmış uyumaktasın
güzel uykular, renkli düşler seninle olsun
ama bir zamanlar dizimde yattığını da unutma, hatırla emi!
7 Nisan 2009 Salı
Yapma...
Ne yapacağını bilemeyen, örselenmiş bir çocuk gibi koşarken sana hor görme beni. İncinmiş kalbimi bırakırken ellerine sessiz oldum. Kimse görmesin, kimse duymasın istedim. Senin taşıdığını bilmesinler bu küçük bedene ağır geleni. Sen de bilme. Bilme ki incitme, kırma, kaybetme. Bilme ki hiçbir zaman eskimesin, solmasın.
Sana susarken kelimelerimi sorgulama. Suçlama ki, hiçbir engel olmasın seninle aramızda. Yalnızca sessizce, karşılıklı oturmanın keyfine varalım yeniden. Yıllar önce unutmuş olsak da yeniden hatırlayalım.
Sana geldiğimde bana hoşgeldin deme. Deme ki yeni gelmiş bir misafir gibi eşiğinde durmayayım kalbinin. Hep yanındaymış, hep seninleymiş, berabermişiz gibi duralım yanyana. Hayata karşı bütün gardımızı alalım birlikteyken.
Bana duvarlar örme. Örme ki çırılçıplak kalalım birbirimizin yanında. Tüm kaygılardan sıyrılmış, arınmış, sadece biz olan iki çocuk gibi sarılabilelim. Öyle bakalım birbirimize, sahte değil gerçek gülüşlerle. Bir kez daha ışıldasın gözlerimiz gözlerimize değince.
25 Ocak 2009 Pazar
......
Bu sabah yine güneş doğmadan kalktım. En güzel kıyafetleri seçtim hergün olduğu gibi. Az sonra penceremden süzülecek olan güneşe, dışarıda parıldayacak güne hazırlığımı yaptım. Mis gibi kokular çıkardım dolabımdan sürünmek için. Ve hiç eksiksiz, kusursuz bir makyaj yaptım hayatıma...
Boyalı yüzünün aynadaki yansımasına baktığında "çok güzel" dedi. "Yine tam istediğim gibi olmuş." Yine istenilen, özenilen, kıskanılan bir hayat boyadım kendime. Renklerin en canlısını kullandım her seferinde. Kahkahaların en şuhunu iliştirdim yüzüne.
Güneş usulca süzüldü penceremden içeri. Herşey hazırdı güne. Başı dik, gururlu bir hayata araladım kapımı. Geçtiği sokaklarda dikkat çeksin diye, her gittiği yerde özenilsin diye, sanki daha iyisi olamazmış gibi, günü kurtarsın gecesi bana kalsın diye...