2 Ağustos 2009 Pazar

Zaman...


Hep kaçtım zamandan. Çarklar arasında sıkışıp kalmaktan korktum. Ne kolumu ne benliğimi hapsetmedim bir cam parçasına. Başka bir yerde olmalıyım ben. Başka bir zamanda.
Olabildiğince hızlı koştum her seferinde. Nefesim kesilene kadar, başım dönene kadar durmadım. Hatta bayılana kadar. Ancak öyle kaçtım kendimden. Öyle buldum benliğimi başka yerde. Öyle kurtuldum parmaklıklardan. Bir başka düşe uyandım. Çünkü mucize gerekti bize...
Bir kum saatinin her kum tanesi gibi kendimle dolmuş ama kendimle başbaşaydım. Uyuduğum, uyandığım, yattığım, kalktığım hep sahte bir düştü sadece.
Şimdi yine düşmanım zamana geçiyor diye. İstediği kadar hapsedebilir artık beni çarklarına. Zamana hizmet ederken ben, kendi etrafımda döner gibi görünüp, aslında sana dönüşüyorum zamanla. Mucize gerekti, mucizem geldi.
Artık kaçmıyorum zamandan. Mümkün olduğunca fazla çalıyorum hatta. Acemi bir hırsız gibi ceplerime dolduruyorum çaldıklarımı. Dolup taşana kadar içime dolduruyorum senli zamanlarımı.
Artık varsın diye saymıyorum saatleri. Varsın hepsi ele geçirsin beni. Bırakayım kendimi saatin kumları arasına, akıp sana karışayım. Senli her zaman dost bana, sensizlik tek düşman...

0 yorum: