27 Eylül 2008 Cumartesi

Harp...

Güllenin geldiği yerden bağırıyorlar "savaş başladı" diye. Hangi burca denk gelirse atılan toplar bir bir yere dökülüyor taşlar. Ve komutan sanki eli kolu bağlı, izliyor çoğu zaman.
Güzel konuşmalar yapıyor bazen içinden, bazen askerlerine. Bitecek ve galip olunacak diyor. Telkinlerle yürüyen bir harp. Yine de gülümsüyor komutan kendini ve hayatı kandırabilmek için.
Ayakta kalması için tonla çaba harcanan her kale, her sur, her taş, düşüşüyle yıkıyor bir hayali daha. Hayal miydi sorusunu canlandırıyor göz pınarlarında. Mimarmışçasına döşeniyor yeniden taşlar. Temelindeki hasara dikkat edilmeden.
Her hasar daha sağlamını doğururken yapıların, komutan elinde kılıcıyla gülümsüyor. Alay edermişçesine savaşla, gülümsemesini silmeden. Ama yıkılan her kale bir hayat öldürüyor içinde. Koca bir devin kolları kopuyor sanki. Taşıdığı yük ağırlığından değil zayıflığından yoruyor.
Bir gülle daha geliyor. Yeniden çığlıklar yükseliyor "savaş başlıyor". Komutanda bir gülümseme. Buruk ama gururlu....

17 Eylül 2008 Çarşamba

Düğüm...

İçimde kocaman bir düğüm. Nereye gitsem benimle gelen. Beynimi, kalbimi, midemi zapt etmiş. O kadar sağlam ki gerilmiş ipi koparmıyor bir türlü. Hangi ucundan çekersem çekeyim tam ortasındayım aslında ipin. Düğümün en kör noktasında.
Yoruluyorum. Ve her yorulduğumda yokluğunun gölgesine bağdaş kuruyorum. O kadar soğuk ki. Üşüyorum hiç geçmeyecek bir soğukta. Ellerinle yeniden sarıp ellerimi, kolunu dolayıp boynuma, ısıtman için yorgunluğumu geçirmiyorum. Gölgen seni bana getirir diye, dizlerimi dayayıp gönlünün yerine, sadece bekliyorum.
Bir kedi gibi yüreğindeki en kuytu yerlere sokulduğum günler geliyor aklıma. İçimi ısıtan bir kaç cümlen. Bana bakarken gülümsemen. Geceyi aydınlatan gülüşün geliyor aklıma. Bir ilmek arasına sıkışmış nefes alamazken, son nefesimmiş gibi ölümümü yavaşlatmaya çalışırken, gözlerin geliyor aklıma.
Artık daha çok susuyorum konuşurken. Ağzımı her açtığımda kelimelerin geliyor aklıma. İçimde bir düğüm. Yavaş yavaş çözüşünü düşünüyorum. Nefes alırken içime doluşunu. Hayata dönerken yanımda oluşunu. Kalp atşımı duyuşunu. Ve dinlemeni...
Hiç susmadan konuşmalarımı, saçma sapan esprilerimi, göşyaşlarımı, ruhumu dinlemeni düşünüyorum. Benimle birlikte atmanı sonra. Coşmanı, koşmanı...
Yine bir düğüm oluşuyor içimde. Ve ben yokluğunun gölgesinde üşüyorum...

7 Eylül 2008 Pazar

Döneceksin Diye Söz Ver...

Bitti.
Bir mayıs sıkıntısını beraberinde getirdi bu gidiş. Baharı karanlığa boğdu. İçimde bir bulantı. Nereden geldiğini anlamadım. Gözlerim karanlığa direnirken, odamı üzerime zincirlemişken, bir turnanın kanadında olmayı hayal ederken bitti...
Kusmak istedim içindeki herşeyi. Hiç durmadan konuşmak. Belki de hayatımda ilk kez bağırmak. Bir bitişi kabul etmemek. Ama gün aydınlanacakken yavaş yavaş, kasvetten kurtulacakken dünya, iki yüz yeniden karşılaşıp gülecekken bitti...
Bir aldanış, bir isyan, bir inkar getirdi yanında. Tam da herşeye hazırlıklıyken oysa. Bir yok oluş, bir iç çekiş, bir acı bıraktı ardında. Tam da yüzümüz gülmeye başlamışken. İyiyim dedin. Bir iyilik götürdü ardında. Tam da karşılığını bulacakken bitti....
Bir kayboluşta çocuklar gibi buldururken yolu yeni bir koyboluş getirdi beraberinde. Lambalar da yanmıştı oysa. Yıldızlar o kadar parlaktı ki. Güneş o kadar yükselecekti ki. İçimizi o kadar ısıtacaktı ki. Biz ilk defa buz kesen hayatımızı eritecektik. Tam da sularımızda yüzmeyi öğrenmişken bitti...
Döneceksin diye söz verdiremedim. Ellerimle teslim ederken seni gitme diyemedim. Karanlıklara boğuldu diye dünya güneşe doğ diyemedim. Kaybolup giderken sen bu hayata bul diyemedim...

3 Eylül 2008 Çarşamba

Beppi Hörtdey Tu Mi

Bir eylül akşamı rastladım sana.
Bunca yıl beni mi bekledin. Gülümsedin geldiğimde. Apaydınlıktı yüzün. Bazen ağladık birlikte. Yine gülerken yanımdaydın.
Bazen öyle şeyler yaptın ki şımarttın beni. Bazen hiç yüzüme bakmazken şımardım sana.
Hayat...
Şımardım bugün sana. İlk doğduğum gün gibi gülümse bana 25 sene sonra da....
Hayat'ım...
Teşekkür ederim...