14 Nisan 2008 Pazartesi

Last Train

Ne zamandır yazmak istediğim birşeyler var. Ama bir türlü kafamı toplayıp da başlayamadım. Sanırım insan bir şeyi ne kadar çok yapmak isterse o kadar beceriksizleşiyor o konuda. Ya da sadece ben yaşıyorum bunu. Konuşmak istediğimde tek kelime çıkmıyor ağzımdan. Anlatmak istediğimde hep saçmalıyorum. Bazen Coupling'deki Jeff gibi görüyorum kendimi. Herşeyi eline yüzüne bulaştıran biri. En gerekli zamanlarda konuşamayan.

Neyse konumuza dönelim.

Herkes aynı şeyi yaşar mı bilmiyorum. Ama ben bazen bazı şarkılarla inanılmaz bir bağ kuruyorum. Sanki o şarkı bana yazılmış dersiniz ya, öyle gibi ama değil. Bu daha çok şarkıyı ruhunuz söylüyormuş gibi hissetmeye benziyor. O kadar yakın ki aslında bana bu yüzden günlerce, saatlerce hiç sıkılmadan dinleyebiliyorum.

Yine böyle bir şarkı dinliyorum uzun zamandır. Öyle tuhaf ki. Bütün sesler kesildiğinde yine de devam ediyor çalmaya. Son anda yakaladım ki yoksa kaçırdım mı treni hala bilmiyorum. Ama Travis ısrar ediyor, this could be the last train...


Beynime yağmurlar yağıyor. Düşen her damla canımı acıtıyor. Küçük önemsiz gibi görünen damlalar. Sadece benim için çok şey ifade ediyor. Bu bir delilik gibi. Kendini hapsetmek gibi demir parmaklıkları olmayan bir kafese. Bu kocaman bir okyanusa düşen son damla gibi. O kadar dolmuş ki taşacak artık. Son damla düşüyor, taşıyor, ama durmuyor yağmur.

Bir yerlerde kaybettim kendimi, ya da unuttum bilemiyorum. Tozlu bir rafa mı kaldırmıştım yoksa duygularımı. Bundan mı acaba içimdeki bu boşluk hissi. Başka birşey olamaz çünkü. Ya söküp aldılar herşeyi ya da ben unuttum onu çocukluğumda. Salıncakta sallanırken düşmüş olmalı. Toprak örtülmüş üstüne. Bu yüzden bulamıyorum ne dolduracağım şeyi ne de çocukluğumu.

Uykularım bölünüyor garip bir rüyayla. Her gece elimdeki silah beynimde patlıyor. Öncesini ve sonrasını bilmiyorum. Sanırım çevremdeki herkesi vuruyorum. Sonra da kendimi. Zaten gördüğüm en güzel rüyalar içinde öldüklerim. Belki de çoktan öldüm. Cenaze törenime bu yüzden katılamadım hiç. Ve o toprak nefes alırken atıldı üzerime.

Her zaman sulamayı unuttuğum çiçekleri neden alıp penceremin kenarına koydum bilmiyorum. Çiçekleri vardı aldığımda. Şimdi son kalan yeşil yapraklarını yaşatmaya çalışıyorum. Belki de yaşam denen savaşa bağlanma nedeni arıyorum. Odam güneş almadı hiçbir zaman. Belki de üzerime örtülü olan topraktan. Bu yüzden yaşamıyor çiçeklerim belki de. Sanırım ben son treni çoktan kaçırdım.

Elimde bilet hala istasyonda bekleyişim neden o zaman? Neden bu inat? Neden bu umut? Çiçeklerim neden yaşamıyor? Ve neden bu şarkı bu kadar içimde?

Bilinmezliğimde kaybolmuşken beni bulsunlar diye bekliyorum. Ve dilimde aynı şarkı...

0 yorum: